Pazartesi, Haziran 04, 2007

TEZHİBİN TARİHÇESİ

Tezhib sanatının Orta Asya'dan Anadolu'ya ilk gelişi Selçuklular eliyle olmuştur. Daha sonra Anadolu beylikleri döneminde tezhib sanatıyla ortaya birçok eserler konmuştur. Bu beylikler dönemi, Osmanlı süsleme sanatlarına bir hazırlık dönemi olarak görülmektedir. Bu dönemde yapılan eserlerde Bağdat, Tebriz ve Herat ekolü olarak adlandırılan üç önemli ekolden bahsedilebilir. Bu ekollerin etkisiyle yapılan eserlerden malesef günümüze gelebilen eser çok azdır.

Osmanlı Tezhibinin en eski örneği, Halen Topkapı Sarayı'nda bulunan II.Murad döneminde padişah için hazırlanmış bir musiki kitabıdır. Erken Osmanlı dönemi tezhiblerinde Memlük-Şiraz-Herat okullarının etkisi vardır.


1451-1481 yılları arası tezhibi Fatih dönemi tezhibi olarak adlandırılır. Fatih Sultan Mehmet saltanatı süresince, aşık olduğu sanata çok değer vermiş ve bu sayede tezhib sanatında da gözle görülür bir canlanma olmuştur. Sarayında 2 nakışhane oluşturduğu bilinmektedir.

Fatih Dönemi ile ilgili olarak bilmemiz gereken bir isim de Fatih nakışhanesinin baş sanatkarı Özbek Asıllı Baba Nakkaş'tır. Eserleri çok ince ve zevklidir. Fatih döneminde tezhib sanatı dış etkenler kutulup, Osmanlı tezhibi özelliği kazanmaya başlamıştır.


Sultan II.Beyazıd döneminde de nakışhane geleneği, aynen Fatih dönemindeki gibi sürmüştür.

Kanuni dönemi ise artık tezhibin zirveye ulaştığı bir dönemdir. (1520-1566) Artık eserlerde çok daha ince ve zarif, birbiriyle uyumlu ve çok detaylı motiflerin yer almaya başladığı görülür. Bu döneme damgasını vuran çok öenmli sanatkarlar vardır. Bunlar Şahkulu ve Kara Memi (Mehmet Çelebi) 'dir. Şahkulu saz yolu- saz uslubu oalrak bilinen ekolün yaratıcısıdır.

Şahkulu'nun öğrencisi olan Kara Memi o güne kadar hiç uygulanmamış yeni motiflerle özgün bir uslub yakalamıştır. Kara Memi'nin Kanuni'ye sunulan "Muhibbi Divanı" halen İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde kayıtlı çok öenmli bir eserdir. Bu eserde Kanuni'nin Muhibbi mahlasıyla yazdığı şiirler bir araya toplanmıştır.

18. yüzyılın ilk yıllarında ise Avrupa'daki Rönesans hareketinin de etkisiyle barok ve rokoko olarak bildiğimiz bir tarz Türk sanatını etkilemeye başladı. Türk sanatçılar klasikten biraz daha uzaklaşarak ve baroğu kendilerince yorumlayarak kullanmaya başladılar.