Cuma, Haziran 22, 2007

İsmek'in yıl sonu sergisi



Bu yıl ilk defa İsmek'in Feshane'de düzenlediği yıl sonu sergisine gittim. Yapılan herşey çok güzeldi. Dekorasyon çok hoştu. Tam gezmelik, görmelikti... Benim en çok ilgimi çeken bölüm yine hat- tezhib bölümü oldu tabidir ki. Çok güzel ve ince işler vardı. Hocaların ve öğrencilerin ellerine sağlık. Çok zevk aldım. Dinlenip dinlenip tekrar gezdim. İşte sergiden bazı eserler...



Renkleri ve tarzıyla klasik Fatih Dönemi tezhibini andıran bir eser. Hattın tarzı da çok yakışmış bu esere.


Serlevha tarzı süslenmiş Fatiha Suresi





Bu senenin Mevlana yılı olması hasebiyle eserlerin bir kısmında bu konu işlenmişti. Tezhib ve minyatürün bir arada olduğu bu tablolar da gerçekten çok hoşuma gitti. Farklı ve güzel olmuş.


Bu eserde de çok güzel geometrik bölümlemeler var. Fotoğraflar çok net değil ama işçilik çok ince ve güzel gerçekten.

Burada da Tarama çalışması ve tezhib bir arada.


Bu hilye de benim gördüğüm en küçük hilye. Boyutunu anlayabilmek için yanında bir el ile çektim fotoğrafını. O kadar inceydi ki işçiliği nasıl yapılmış anlayamadım. Gerçekten çok çok küçüktü çiçekler, negatifler. Yapanın ellerine, gözlerine sağlık.

Efe Hazretleri Vakfı Sergisinden

İki hafta önce pazar günü CRR'de Efe Hazretleri Vakfın'nın programı vardı. Geçen seneki gibi gittik biz de. Bu sene icazet töreninde öğrencilere icazetleri verildi. Sergi yine çok güzeldi. Öğrenciler çok güzel eserler hazırlamışlar. Ellerine sağlık herkesin. Bir kaç fotoğraf çektim, çok nete olmasa da siteme koymak istedim hatıra olması için.

Bir şemse örneği

Serlevha

Şükufe

Geometrik bölümlemeli bir şemse

Tezhib ve şuküfe bir arada...

Pazartesi, Haziran 04, 2007

TEZHİBİN TARİHÇESİ

Tezhib sanatının Orta Asya'dan Anadolu'ya ilk gelişi Selçuklular eliyle olmuştur. Daha sonra Anadolu beylikleri döneminde tezhib sanatıyla ortaya birçok eserler konmuştur. Bu beylikler dönemi, Osmanlı süsleme sanatlarına bir hazırlık dönemi olarak görülmektedir. Bu dönemde yapılan eserlerde Bağdat, Tebriz ve Herat ekolü olarak adlandırılan üç önemli ekolden bahsedilebilir. Bu ekollerin etkisiyle yapılan eserlerden malesef günümüze gelebilen eser çok azdır.

Osmanlı Tezhibinin en eski örneği, Halen Topkapı Sarayı'nda bulunan II.Murad döneminde padişah için hazırlanmış bir musiki kitabıdır. Erken Osmanlı dönemi tezhiblerinde Memlük-Şiraz-Herat okullarının etkisi vardır.


1451-1481 yılları arası tezhibi Fatih dönemi tezhibi olarak adlandırılır. Fatih Sultan Mehmet saltanatı süresince, aşık olduğu sanata çok değer vermiş ve bu sayede tezhib sanatında da gözle görülür bir canlanma olmuştur. Sarayında 2 nakışhane oluşturduğu bilinmektedir.

Fatih Dönemi ile ilgili olarak bilmemiz gereken bir isim de Fatih nakışhanesinin baş sanatkarı Özbek Asıllı Baba Nakkaş'tır. Eserleri çok ince ve zevklidir. Fatih döneminde tezhib sanatı dış etkenler kutulup, Osmanlı tezhibi özelliği kazanmaya başlamıştır.


Sultan II.Beyazıd döneminde de nakışhane geleneği, aynen Fatih dönemindeki gibi sürmüştür.

Kanuni dönemi ise artık tezhibin zirveye ulaştığı bir dönemdir. (1520-1566) Artık eserlerde çok daha ince ve zarif, birbiriyle uyumlu ve çok detaylı motiflerin yer almaya başladığı görülür. Bu döneme damgasını vuran çok öenmli sanatkarlar vardır. Bunlar Şahkulu ve Kara Memi (Mehmet Çelebi) 'dir. Şahkulu saz yolu- saz uslubu oalrak bilinen ekolün yaratıcısıdır.

Şahkulu'nun öğrencisi olan Kara Memi o güne kadar hiç uygulanmamış yeni motiflerle özgün bir uslub yakalamıştır. Kara Memi'nin Kanuni'ye sunulan "Muhibbi Divanı" halen İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde kayıtlı çok öenmli bir eserdir. Bu eserde Kanuni'nin Muhibbi mahlasıyla yazdığı şiirler bir araya toplanmıştır.

18. yüzyılın ilk yıllarında ise Avrupa'daki Rönesans hareketinin de etkisiyle barok ve rokoko olarak bildiğimiz bir tarz Türk sanatını etkilemeye başladı. Türk sanatçılar klasikten biraz daha uzaklaşarak ve baroğu kendilerince yorumlayarak kullanmaya başladılar.